Sahip Çıkma Kültürümüz ve “Tekkeler”

 Sahip Çıkma Kültürümüz ve “Tekkeler”

Müslüman sahip çıkandır.
Yanındakine, yöresindekine, kalbindekine…
Müslüman’ın kalbinde iman vardır, Müslüman vardır, insan vardır.
Müslüman insana, insanlığına sahip çıkandır.
İnsanlığımız sahip çıkmamızdadır.
Allah Rasulü (s.a.v) sahip çıktı.
Çocuklara sahip çıktı, öksüzlere sahip çıktı, yetimlere sahip çıktı.
Yetime sahip çıkanla ben, cennette şu iki parmağım kadar yakınız dedi. O iki parmağın ikincisi olmaya talip oldu her Müslüman ve sahip çıktı yetime, öksüze, yalnıza, yolda kalmışa…
Müslümanlığın kalbi yönü olan ve zamanında tekkelerde neşvünema bulan tasavvuf da kendinden önce kardeşini, yekdiğerini düşünme kültürünü insanda yaşatma gayesi güderek bu peygamberi ölçünün idamesini sağlamıştır.
Bu ölçü kültürümüzde diğergamlık olarak zikredilmiştir. Yolda kalmış, yalnız kalmış, evsiz barksız kalmış, vatansız kalmış kardeşini anlama, kardeşinin derdiyle dertlenme kültürüdür.

HER TEKKENİN BİR KALBİ VAR

Her tekkenin bir kalbi vardır. O kalp yaralı kalplere taliptir. Acılı yüreklere taliptir. Zamanın belki katılaşmış, katılaşmış da taştan katı olmuş kalbine taliptir. Nitekim öyle taşlar vardır ki Allah korkusuyla titrer, kimi taşlar vardır ki bağrından sular çıkar. Her tekkenin talip olduğu kalp sayısınca kalbi olur böylece. Sahip çıktığı kalp sayısınca kalbi olur. Tekkelerin en baş hedefi insanı, kalbi olgunluğa erdirmektir. Tekkeler bu ana gayesini yerine getirirken insana ve dolayısıyla cemiyete ilişkin pek çok işlevi de yerine getirmiştir. Bu vazifesine ayrıntılı değinmeden önce tekkelerin hangi işlevleri yerine getirdiklerine bakalım.

Zamanında tekke ve zaviyeler özellikle Anadolu topraklarında yol geçmez, insan bulunmaz toprakları yaşanır hale getirmişlerdir. Böylesi yerlere gelip yerleşen tasavvuf  büyükleri sayesinde bu topraklara gelip gidenler, zamanla yerleşenler olmuş; gittikçe bu topraklar ekilip dikilmeye başlamış; bu topraklara değirmenler, evler kurulmuştur. Anadolu dediğimiz bu topraklar büyük ölçüde bu şekilde bayındır hale gelmiştir. Manevi eğitim verilen tekkeler zamanla bu eğitimin yanı sıra güzel sanatlar, zanaatlar öğretilen böylece kendilerine gelen kişilere meslek de edindiren yerler olmuştur. Kişi hem ibadetlerini yapar, ahlaki ve dini eğitimini alır hem de bir meslek edinirdi. Böylece tekkeler kendine gelene her yönüyle sahip çıkardı.

Bununla birlikte Okçular Tekkesi gibi tekkeler spor faaliyetlerinin yapıldığı tekkelerdir. Miskinler Tekkesi, cüzzam gibi hastalıklara yakalanan kişilerin hastalıklarının ıslah edildiği tekkelerdir. İnsanlar buralarda hastalıkları tedavi edilirken manen de eğitilmekte, bir bakıma güçlendirilmektedirler.
Zamanının bir bakıma güzel sanatlar akademisi de tekkelerdir, kütüphaneleri de tekkelerdir. Böylece tekkeler, okuyanına sahip çıkar; sanatçısına, hastasına, sporcusuna  sahip çıkar. Kalplere sahip çıkar. Peygamberi ölçü ve hassasiyetle sahip çıkar.

KADINLAR TEKKESİ

Eyüp Sultan’da bulunan; Hoca Hüsam Tekkesi, Hüsam Efendi Tekkesi, Selim Efendi Tekkesi isimleriyle de bilinen Hatuniye Tekkesi de kadınlara sahip çıkılan tekkelerdendir. Hatuniye ismini de bu sebeple almıştır. Tarihi geçmişinin 18. yüzyıla kadar uzandığını biliyoruz. Çeşitli nedenlerle yalnız kalmış, hayatta tutunacak bir dalı kalmamış, yuvası olmayan kadınlara burada sahip çıkılmıştır. Buraya Karılar Dergahı’da denilmiştir. Bu dergah 19. yüzyıl sonlarına kadar hizmet vermiştir.
Hatuniye Tekkesi’nde sahip çıkılan kadınlar, öksüz ve yetim kalmış kızlar; burada sadece barınma ihtiyaçlarını karşılamazlar aynı zamanda burada manevi eğitim alırlar ve bir zanaat öğrenirlerdi. Bu zanaat sayesinde de hayatlarını kazanırlardı. Dergahta yaşları 16 ila 80 arasında 100 kadar kadının barındığını biliyoruz. Bu tekkede kadınların hangi zanaatlerle uğraştığını özel olarak bilmiyoruz lakin o zamanlarda farklı tekkelerde ya da kadınların özelinde nakışçılık, çadırcılık, keçecilik, halıcılık, örgücülük, kilim dokumacılığı, oya dantelciliği, kumaş imalatı, terzilik gibi zanaatlerle uğraştığını bilmekteyiz. El zanaatlerinde oldukça mahir olan kadınlar Hatuniye Tekkesi’nde bu zanaatlerden öğrenmiş, hayatlarını kimseye muhtaç olmadan kazanmanın yolunu böylece bulmuşlardır. Daha önce de söylediğimiz gibi bir yandan da dini dersler almış, manevi eğitimlerini tamamlamışlardır.

Bir tekkeye gönül verdin ise bil ki bugün de savaşlar var, yoksulluk var, yoksunluk var.
Yaralı kalpler var, yalnız kalpler var.
Vatansız kalan kadınlar, kızlar, çocuklar var.
Bir tekkeye gönül veren herkesin sahip çıkması gereken insanlar var.
Gönüller var.
Bir tekkeye gönül vermek işte şimdi buradan başlar…

Not: Yazıda Nidayi Sevim’in “Bir Tekkemiz Olaydı, Işıkları Yanaydı” yazısından yararlanılmıştır. Ayrıca Yazı Semerkand Aile Dergisinin Nisan 2014 sayısından alınmıştır.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir